Kopyası: CEHENNEM Mİ CENNET Mİ?
- Neslihan Kalaycı

- 24 May 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Haz 2019
“Çocuklar hayata ana babalarını severek başlar, zamanla onları eleştirir ve nadiren affederler.”

“Çocuklar hayata ana babalarını severek başlar, zamanla onları eleştirir ve nadiren affederler.”
Psikolog Yazar Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü
Çocuklara yönelik savaşlar; tacizler, tecavüzler, istismarlar, gördükçe okudukça nefesim daralıyor. Canım acıyor. Hiç doğurmamış biri olarak, bir cana nefes olan bir annenin ve babanın yaşadığı ıstırabı yüreğimin bütün damarlarında hissediyorum.
Bu tarifi bile mümkün olmayan olaylar karşısında varlığımdan, insanlığımdan, utanıyorum. Neden bu acımasızlıklar devam ediyor ve gün geçtikçe çoğalıyor? Bunların önüne nasıl geçilir? Ne yapmamız gerekiyor? O küçük bedenleri bu canilerden nasıl koruyabiliriz?
Yıllardır bas bas bağırıyoruz artık. Hayvanlara şiddet uygulayan, tecavüz eden, vuran, öldüren yaratıklar. İnsanlara da yaparlar diye…
Aklıma ilk gelen psikologların da söylediği gibi daha anaokullarına çocuklarını yazdırmadan önce evde her ebeveynin aile bireylerinin, yakın akrabalarının, komşularının veya dışarda bulunan yabancılarının hiçbir şekilde fiziksel temasta bulunmamaları gerektiği öğretmeli. Bu tür davranışlarda bulunan birilerine karşı nasıl davranılması gerektiği o küçücük bedenlere mutlaka gösterilmeli.
Hatırlıyorum da henüz 7 veya 8 yaşlarında iken mahallede bir ağabeyliğimiz yeni bir araba almıştı. Bütün çocukları toplayarak, bizleri mahallenin etrafında gezdirdi. Ancak ben ne anneme ne de babama haber vermemiştim. Eve geldiğim anda babamın kaşlarının altından ateş fışkıran gözleriyle karşılaştım. Ses tonunu da hiç bu kadar yüksek duymamıştım.
- Sen bizlere haber vermeden nasıl gider sinnnn?
- Ama baba o bizim ağabeyimiz, hem çok uzak bir yere gitmedik ama baba
- Bak hala ne diyor? Ya sana bir şey olsaydı?
- Hıçkırıklar içinde yalvararak, bir daha olmayacak baba bir daha olmayacak söz veriyorum.
- Akraban bile çağırsa gitmeyeceksin sana dokunmasına izin vermeyeceksin. Aile büyüklerinden izin almadan hiçbir yere gitmeyeceksin.
- Annem, tamam artık bey lütfen anladı artık lütfen…
Sonrasında babamın ise gözleri yaşlarla dolu dolu bana bir sarılışı var. İşte o vakit anladım ki beni bir daha bulamamanın veya başıma kötü bir şey gelmiş olmasından korktuğunu çok acı bir şekilde hem kendine hem de bana hissettirmişti.
Bu işin uzmanı psikologları, “Çocuklara bağırmayı öğretin ” diyorlar. Biri çocuğunuza yaklaştığında, ister tanıdık ister yabancı olsun dokunmaması hatta böyle bir durumda çocuklarının iyi takip edilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Peki dokunan çocuğun kendi annesi veya babası ise “çocuklarımızı hatta bizimle aynı havayı teneffüs eden ve konuşamayan hayvanlarımızı” nasıl koruyacağınız bu ruh hastalarından.
Diğer taraftan görüşüyoruz ki bir ülkede ne kadar çok bağnaz var ise erkek ve kadın olarak insanları ayırarak aynı ortamda olmaları günah diyerek bu tür suçların çoğalmasını çanak tutuyor ve hatta kendisi bizzat bu aklama, mantığa ruha sığmaz kötülükleri yaparak, küçük bedenleri de yok ediyor.
Bazı cami imamlarının veya kilise papazlarının yıllarca bu bedenlere yaptığı tacizleri, tecavüzleri hatırlıyor musunuz? Hatta bir cami imamının “senin çocuğun erkek, kız mı ki kızlığı bozulsun” diyerek ailenin şikayetini geri almasını isteyecek kadar gözü dönen, sözde insan amma özde şeytan olanları… Tecavüzcüleri ile evlendirilen o çocuk gelinleri ölene kadar çekecekleri acıları…
Kayseri’de bayram şekeri toplamaya çıkan üç çocuğu hatırlıyor musunuz? En yakın komşuları katilleri çıkmıştı. Adana’nın Aladağ ilçesinde maddi durumu iyi olmayan ailelerin, çocukları sözde vakıf, yurda benzer gibi bir binada kalarak, yanarak can vermelerini? Birkaç aylık bebeklere, gencecik erkek, kız bedenlere, zihinsel engellilere, ördeklere, kedilere, eşeklere, keçilere, atlara tecavüz eden o yaratıkları hatırlıyor musunuz?
Şunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum, bu tür tutucu yapıların içinde yaşanan tecavüzler, tacizler vs. ne yazık ki nerede ise her gün yazılıp, çiziliyor. Diyelim ki okuma yazması yok insanların, O vakit söyleniyor, kulaktan kulağa yayılıyor. Türkiye’de veya diğer ülkelerde ebeveynler, çocuklarını nasıl bu kadar tutucu, bağnaz yapıların içine gönderiyor. Nasıl?
Dokuz yaşındaki Sedanur’a tecavüz eden ve öldüren üç kişiyi, 3,5 yaşında o mavi mavi bakan Leyla bebeği, Özgecan’ı, Sinem’i dahası kaybolan ve yıllardır bulunamayan o canları… UNUTMAMALI VE SUSMAMALI…
Bertrand Russell, “Korku, batıl inancın ana kaynağı ve zulmün ana kaynaklarından biridir. Korkuyu fethetmek bilgeliğin başlangıcıdır.” Demiş.
Bence çocuk sahibi olan anne ve babalar da dahil olmak üzere herkes bir sürü testlerden geçirilmeli, enses yaşanan ilişkileri de su yüzüne çıkarmamalı ve hiç bir şey den korkmamalı, en önemlisi adalet de erken işlemeli ve gerçekte suçlu olanları en ağır biçimde yargılamalı hatta onları ıssız bir adaya göndermeli orada ölüme terk etmeli belki de ağır ağır birbirlerini yok ederek, bu caniler yok olmalı…
Yaşanılır bir dünya için “Çocuklarımızı akıllı, sorgulayan, merhametli, vicdanlı ve güzel yetiştirelim ve kötü onların da mutlaka cezasını verdirelim, direnelim ve sonuna kadar mücadeleyi bırakmayalım.”



Yorumlar