HAYATIMIZIN EN BÜYÜK DÜŞMANI MIDIR ZAMAN?
- Neslihan Kalaycı

- 23 Mar 2019
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Haz 2019
Ana rahmine düştüğümüz an ile birlikte başlar hayatla olan ilk yolculuğumuz…
Bu yolun sonunu bile bile dünyaya gelmek ister miydik sizce? O korunaklı sıvı plasenta içinde bir o tarafa, bir bu tarafa dönüp dururken dışardaki dünyadan habersiz olduğumuz o vakitler “tik tak- tik tak” geçerken gerçek ile yüzleştiğimizde; debelenmelerin en büyüğünü yaşayacağımızı bile bile “Hey dünya merhaba, geldik artık buradayız der miydik sizce?
Evet insanlar doğarlar, büyürler ve ölürler. Bu cümle hayatı anlamaya başladığımız andan itibaren bizimle… Aslında her şey bir soluk alma ve verme işlevi değil midir hayatta? O soluk kesildiği an yok olur gidersin bu yaşamdan, hem de hiç doğmamış gibi! Bir an da…
Bir arkadaşım, “hayatta ki en büyük bencillik iki insanın bir araya gelerek, başka bir canlıyı var etmesi, bu en büyük bir bencilliktir” demişti.
Niye diye sorduğumda ise “böyle bir dünyaya bebek getirmek!!! Savaşların hiç dur durak bilmediği, toplumların giderek ayrıştırıldığı bir dünyada nasıl umutlu ve mutlu olunur ki? Diyerek de sorunun en büyüğünü bana yükleyerek yanımdan uzaklaşıp gitmişti.
Tam da hayat böyleyken neden insanlar hiç ölmeyecek gibi “hırs, öfke, ego” gibi duyguları tap noktasına nasıl taşırlar ve yaşarlar?
İnsanın insana ve insanın doğaya bu kadar zararlı bir varlık haline dönüşebileceğini bilebilir miydi sizce Yaratan ve bilseydi insanı yaratır mıydı?
Hem de her şeyi kendine “hak” bir başkasına “hak görmeyen” bu sözde canlı, hiç “yok” olmayacakmış gibi bu denli nasıl tutunur hayata?
Birbirini güzelliklerle, iyiliklerle besleyebilecek olan “insan” denen bu varlık neden kötüyü ve daha kötüyü besler ve bir canavara nasıl dönüşür? Birilerini çok kolay ve rahat yargılayan, sorgulayan o beyinler şöyle bir durup, düşünüp neden kendini yargılamaz ve sorgulamaz?
Farabi der ki;
“Hiçbir şey kendi kendinin nedeni olamaz, çünkü nedenin kendisi oluşundan öncedir.”
Bu sözle birlikte o zamanda şu soru geliyor aklıma bizlerin bu dünyada olması için bir neden olmalı ama ne ve nasıl? Hayatta hep “iyi ve kötü” kavramları geçmişten bugüne var olmuştur. Bu sorunun karşısında ise bazıları iyi ve kötü baktığın, durduğun ve anladığın kadarı ile değişir çünkü görecelidir diyerek konuyu anında kapatmaya çalışırlar.
Ben göreceli olduğuna inanmıyorum. Bence bir insan iyiyse iyi kötü ise kötüdür. Hep duymuşsunuzdur. “Aslında o insan özünde çok iyidir.” İyi ve kötünün dereceleri de olmaz az iyi çok kötü gibi.
Olması gereken sadece çok basit olan şudur hayatta “bir varlığa, canlıya zarar vermemek en önemlisi yok etmeye çalışmamaktır” “Sinek miniktir ama mide bulandırır.”
Bu cümle bile bir insanın kötü olması için sebeptir. O sineğe o canı sen mi verdin? Neden miden bulanıyor. Belki o canlı da seni gördükçe onun midesi bulanıyor olamaz mı?
Özünde iyi sonunda kötü olamaz. İnsanı, kin, nefret duyguları ve güç ve güçlü olma istediği kötü yapar. Üçüncü sayfa ölüm haberlerini okumayı ve dinlemeyi sevmiyorum ancak gördüğüm şey şu. “Çok seviyordum öldürdüm, çok aşıktım öldürdüm.” İnsanları bu konuma getiren cinnet ve yok etme duygusu nasıl gelişir ve beslenir?
En başta kapitalist sisteminin dayatmaları, alım gücünün düşürülmesi, köleleştirilmiş toplumun içinde hatta debelenerek köle olmak için bile yalvar yakar bir yerlerde tutunmaya ve çalışmaya başlamanız ve sonunda işsiz kalma kaygıları ile hayata tutunmaya çalışmanız ve işsiz kaldığınızda ise o küçük evinizin içinde kurduğunuz otoriterinin ve gücün gitmesi. Bunun ardında ise başlayan kavgalar, saygısızlıklar ve sonunda bir canı ortadan kaldırmaya varana kadar giden dipsiz bir kuyu.
Bunların alt temeli sosyo-ekonomik-kültürel çöküş üzerine inşa edilmiş yapının üzerinde kayıp giden hayatlar. Gelelim iki insandan doğan canlılara, hadi bu çocukları dünyaya getiriyoruz. Zaten mutsuz ve umutsuz olduğunuz yeryüzüne getirdiğiniz canlıya nasıl bir gelecek hazırlayacaksınız? İlk başta onu da mutsuzluğun içine sürüklemiş olmuyor musunuz? O sizin can simidiniz mi? Gelecek için güzel, merhametli ve vicdanlı iyi eğitimli bireyler yetiştireceksiniz doğurun, doğuralım…
Okumuş ve okumamış cahil ordusu getirerek, köle zihniyeti ile dünyanın sonunu hazırlamak mıdır Niyetimiz? Seçim sizlere kalmış? Çünkü seçme hakkı olmayan canlıyı bu dünyada var eden sizleriniz ve bizleriz…
Ömer Hayyam ile tamamlamak isterim yazımı; “Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadan istediğimiz gibi gidemeyiz.”
Sevgi ve Saygılarımla,




Yorumlar