top of page

DÜNYA 2099’A KALIR MI?

  • Yazarın fotoğrafı: Neslihan Kalaycı
    Neslihan Kalaycı
  • 19 Mar 2019
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Haz 2019

Her akşam bu hayallerle uykuya dalarken aslında bir taraftan gelecekte hem çalışacağım hem de yaşayacağım yeri bilmeden de seçmişim


Geçenlerde çocukluğumdan aklımda kalan iki duvar halısını düşündüm. Birinde geyikler ve orman diğerinde ise İstanbul’un sembolü haline gelmiş ışıl ışıl Boğaziçi köprüsünün bulunduğu iki halı.

Ankara’da yaşadığım dönemlerde babam Almanya’da işçi olarak çalışırken yıllık izne geldiği zamanlarda getirmişti bu duvar halılarını ve evimizin en güzel köşelerine asmıştık. Yaklaşık 7-8 yaşlarındayım. Özellikle Boğaziçi köprüsünün resmedilmiş olduğu halıya bakarak ne hayaller kurardım. Bir gün İstanbul’a gideceğimi ve o köprüden geçeceğimi…


Her akşam bu hayallerle uykuya dalarken aslında bir taraftan gelecekte hem çalışacağım hem de yaşayacağım yeri bilmeden de seçmişim.


Hayatta can yoldaşım ve arkadaşım olan kedim “Kasım Pinto”yu kaybettikten bir hafta sonra ikimizin adına bir kitap almak istedim. Bu nedenle hafta sonu annemle Kadıköy’e gittik. İstanbul 2099 adında 16 yazarın öykülerinden oluşan bir kitap dikkatimi çekti. İstanbul 2099 adlı kitabı,  Kutlukhan Kutlu ve Aslı Tohumcu derlemişler. Kitabın ilk öyküsü Aslı E. Perker tarafından yazılmış. Öykünün adı da “GÜNÜBİRLİKÇİLER”…


Sabahları evden işe gittiğim zamanlarda metroda okumaya başladığım bu kitabın ilk öyküsü işin açıkçası beni inanılmaz ürküttü. Neden mi? İstanbul’un 2099 yılını anlatıyordu. Adım atılan her yerin demir ve beton çöpleri haline geldiğini, bir tek yeşilin bile kalmadığını, Boğaziçi köprüsünün tamamen kuruduğunu ve 40 milyon olan nüfusun 1 milyona indiğini, ölen insanların ise hastalıklar çoğalmasın diye büyük büyük kuyularda toplu halde yakıldığını ve dünyayı terk eden insanların, yeni dünyadan uzay mekikleri ile geldiğini, insanların vebadan ve ismi henüz bilinmeyen bir çok hastalıktan kırıldığını, yiyecek ve içecek hiçbir şeyin kalmadığını anlatıyordu.


Büyük bir hızla doğayı ve kendimizi tükettiğimiz bu dönemlerde bu öykü yıllar sonrasında başımıza gelebilecekleri bilim kurgu eşliğinde bizlere aktarıyordu. Kötü bir tablo çizmek istemiyorum ancak yazılanlar 2099’lu yıllara bile kalmayabilir.


“Her şey birdenbire oldu. Hani böyle hızlandırılmış çekimler vardır; bir bitkinin gün ışığı ile açtığını görürüz. Üzerine bir arı konar, toz zerreleri uçuşur, gün biter, çiçek solar. İşte öyle hızlandırılmış her şey. Dünyanın soluşunu gördük. Güzelim bahçelerimiz kurudu, tek tük kalan yeşil, boza döndü. Biraz kulak kabartsak belki de içlerindeki suyun çekildiğinin sesini duyacaktık. Sadece doğa mı? Biz de susuz kaldık. Bilmiyor değildik, biliyorduk. Bir felaket senaryosunu anlatıyorlardı ama nasıl bir şey bu, ne tür bir deliliktir insanın ki sadece bekliyorduk, bir şey yapmıyorduk. Biz göremeyiz diyorduk. Öyle güzeldi ki dünya.”              

                                                                                   

                                                           GÜNÜBİRLİKÇİLER - Aslı E. Perker


Bu kitabı okumaya başladığım günlerde Kasım’ı iki gün önce rüyamda görmüştüm. Arka bahçede gömdüğümüz yerden çıkmış, hasta ve yorgun hali ile eve gelmiş yanıma yatıyordu sanki bana bir şeyler anlatamaya çalışıyordu. Karnının sol tarafında çizgi halinde kan vardı. O gece zor bela uykuya dalarken zaten hep aklımda ve ağlayarak uyuya kalmıştım. Sabahın ilk ışıkları bu rüya ile uyanmak kalbimi, ruhumu dağladı. Belki gömdüğümüz yerde bile huzurlu değildi. Belki de yattığı toprak bile çoktan zehirli hala dönüşmüştü. Tıpkı hastalandığımızda iyileşelim diye vücudumuza verilen ilaçlar gibi…


Çocukluğumdan beri çok sık düşünüyorum Allah yeri, göğü yaratırken, denge içinde yaşayan varlıkları yaratırken, bizi niye yarattı?


Bu kadar açgözlü, egolu her şeyi kendine isteyen sırf kendi rahatlığı için Allah’ın yarattığı diğer canlıları görmezden gelen, işkence eden, yok eden işin özü her şeyi katletmeye hazır bu canlı türünü neden yarattı?


Teknoloji çağındayız, baktığım her yerde insanların evinde bilgisayar, elinde cep telefonu bir çoğunun yaptığı tek şey hep yok etmeye hazırlanmış oyunlar, programlar…


Sanal alemde bile patlatmalı, yok etmeli, öldürmeli oyunlar. Düşünün insanlar işlerine veya evlerine gitmeye çalışırken bile kısacık yolculuklarında bu oyunlarla bir şeyleri yok edip puan alma derdindeler. Yıllardır bu programları yazan insanlar, sevgiden uzak sanki her şeyi yok etme üzerine kurulu bir toplum inşa etmeye çalışıyorlar.  Dünya genelinde ise “Mavi Balina” adlı bir program yüzünden küçücük bedenler intihar ediyor ve yok oluyorlar. Çocuklarına güzel bir gelecek hazırlamak için varını yoğunu ortaya koyan aileler bu tür yazılan programlar yüzünden canlarından oluyorlar.


Diyorum ya gerçeklerin farkına varıp dünya için gerçekte iyi ve doğru olanları yapacağız ve bunun için direneceğiz. Ya da çürümüşlüğe yüz tutmuş bir dünyayı yaşanmaz bir şekilde geleceğe bırakacağız.


Seçimler bireysel olabilir. Ancak yapılan seçimler toplumların geleceğini belirler. Nefes bile almanın zor ve anlamsız geldiği şu günlerde bile hala umutla direnmeye devam edelim…


Sevgi ve Saygılarımla,

 
 
 

Yorumlar


© 2023 by The Book Lover. Proudly created with Wix.com

bottom of page